Etiket - Yapay Zeka

Zamanı İleri Saran Uygulama: FaceApp

İnsanların en çok merak ettiği konuların başındadır kendilerini gelecekte nelerin bekledikleri ve yine gelecekte neye benzeyecekleri… İşte son dönemlerde popüler olan mobil bir uygulama kaderin olmasa da yüzlerin gelecekte nasıl değişeceğini ortaya koyuyor. Hemen hemen her platformda karşımıza çıkan uygulama ile siyasetçisinden sporcusuna, ünlüsünden ünsüzüne herkesin yaşlanmış hallerini görmek mümkün… Tabii bu popüler uygulamaya dair pek çok soru işareti de şimdiden akıllara gelmiş durumda…

Son günlerde sosyal medyada en çok rastladığınız paylaşım ne diye sorsak alacağımız cevap malum: Yaşlı insanlar…. Bunun nedeni ise akıllı telefonlar için “Wireless Lab” tarafından 2017’de yayınlanan ve ücretsiz olarak indirilen “FaceApp” uygulamasının özellikle internet fenomenlerinin ve ünlü isimlerin de katkılarıyla yeniden popüler olması…  Sporcusundan, siyasetçisine, ünlüsünden ünsüzüne herkes bu uygulamayı kullanarak kendilerinin yaşlanmış veya gençleşmiş hallerini paylaşıyor. Yapay zekâya sahip fotoğraf editörü uygulaması; insanları gençleştirebiliyor, yaşlandırabiliyor hatta farklı bir cinsiyette nasıl görüneceklerini ortaya koyuyor. Bunun arkasında ise herhangi bir fotoğraftaki yüzün yapay sinir ağları kullanılarak değiştirilmesi yatıyor.

Fotoğrafınız artık sizin değil!

Applyzer verilerine göre, kısa bir süreliğine de olsa ücretsiz olarak telefonlarda kullanılabilen FaceApp günde 700 bin indirme sayısına ulaşmış durumda… Dünya çapında hızla yaygınlaşan uygulamanın kısa sürede yakaladığı bu başarı kimileri tarafından kuşkuyla karşılanıyor. Bu kuşkunun ardında yatan neden ise milyarlarca kullanıcının akıllı cihazları ile günlük yaşamlarında bıraktıkları dijital izler ile ortaya çıkan verinin -özellikle de ses ve yüz tanıma odaklı olanlar- artık pek çok şirketin hedefinde olması… Zira FaceApp uygulamasını indirirken kabul edilen “Gizlilik Sözleşmesi” ve “Kullanım Şartları” ile sizin sandığınız veri artık sizin olmuyor. Örneğin, kendinizi yaşlandırmak istediğinizde yüklediğiniz fotoğrafı, uygulama dilediği şekilde kullanma hakkına sahip.  Yani fotoğrafınız izniniz olmadan uygulama tarafından paylaşılabilir, görüntülenebilir ve hatta kullanılabilir. Üstelik iş bununla da kalmıyor ve bu paylaşımlar sonunda herhangi bir maddi veya manevi zarar görürseniz tüm haklarınızdan feragat etmiş oluyorsunuz. Bunun nedeni ise böyle bir zarar görebileceğinizin farkında olduğunuzu beyan ediyor olmanız.

Teknoloji mi mahremiyet mi?

FaceApp uygulaması, şimdilik kullanıcılar için eğlenceli bir paylaşım olarak görülse de uygulama üzerine yapılmakta olan tartışmalar daha çok su kaldıracağa benziyor. Yapay zeka konusuyla ilgilenen uzmanlara göre kullanıcıların gençlik ve yaşlılık hallerini karşılaştırabilen FaceApp gibi uygulamalar, “yüz tanıma algoritmalarını geliştirme” açısından önemli aşamalar olsa da kimilerine göre de mahremiyete ve kişisel verilerin korunmasına yönelik haklara vurulan büyük darbeler niteliğinde…

Yapay Zekadan Grip Aşısı

Penisilin, kızamık, çocuk felci ve kuduz aşısı… Bunların hepsinin ortak özelliği dünyada milyonlarca insanın hayatını kurtarmaları ve bir insan tarafından geliştirilmeleri… Avustralya’da geliştirilen bir grip aşısı ise bu saydıklarımızdan daha farklı bir özelliğe sahip… Zira geliştirilen aşı bir yapay zekanın tasarladığı ilk aşı olma özelliğini taşıyor.

Flinders Üniversitesi’nde geliştirilen grip aşısı bir yapay zekanın tasarladığı ilk aşı oldu. Söz konusu aşının öncekilerden daha güçlü olduğunu söyleyen bilim insanı Nikolay Petrovsky, “Aşıyı bir aracın motoruna benzetirsek, bu motora ekleyebileceğimiz bir turbo şarj cihazı geliştirdik” diye konuşuyor. Aşıyla ilgili kısa süre içinde ABD’de 12 ay sürecek klinik testlere başlanacağını kaydeden Petrovsky, ilk defa bir insan tarafından icat edilmemiş bir aşının insanlar üzerinde deneneceğinin de altını çiziyor.

Sam’in önerisi işe yaradı

Bir özelliği de bağışıklık sisteminin griple mücadeledeki tepkisini güçlendirmesi olan aşının yapay zeka ile olan ilişkisine gelirsek… Aşıyı geliştiren yazılımın adı Sam ve bu yazılımın bilgi edinme ve bunlardan yeni fikirler yaratma gibi kabiliyetleri bulunuyor. Sam’in öncelikli olarak eğitildiğini söyleyen Petrovsky, işe yarayan ve işe yaramayan ilaçların örneklerini Sam’e tanıttıklarını anlatıyor. Sam’in söz konusu örneklerden sonra kendilerine yeni bir öneriyle geldiğini söyleyen Petrovsky, öneriyi incelediklerini, test ettiklerini ve işe yaradığını gördüklerini ifade ediyor.

İlaç da geliştirebilecek

Söz konusu gelişmenin aşı endüstrisinde bir devrim yaratacağına inananlar bulunuyor. Zira uzmanlara göre yapay zeka kullanımı aşı bulma sürecini hızlandırıyor ve maliyetleri düşürüyor. Nitekim büyük firmaların yaklaşık 5 yıl boyunca binlerce çalışanla bir aşıyı ürettiğini ve bunun da yüz binlerce dolara mal olduğunu kaydeden Petrovsky, buna karşılık kendi ekibinin bu yeni aşıyı yapay zekanın yardımıyla geliştirmelerinin sadece iki yıllarını aldığını söylüyor. Üstelik Petrovsky,20 yıl içerisinde yapay zekanın ilaç geliştirmede de kullanılabileceğini belirtiyor

Yapay Zeka Konuşamayanlara Ses Olacak

Bilim insanları yapay zeka ve elektrotlar sayesinde beyindeki sinyalleri konuşmaya çeviren bir cihaz geliştirdi. Bu sistem, beyninde hasar bulunan ya da epilepsi, Alzheimer, Parkinson, MS gibi nörolojik hastalıkları olan kişilerin konuşma yetisini geri kazanmasına yardımcı olabilecek. Üstelik sistem bununla da kalmayacak ve konuşan kişinin duygularıyla kişiliğini de yansıtabilecek.

Son zamanlarda yapılan bir çalışma, sesi olmayanlara ses olabilecek bir ürünü ortaya koydu. Bunun için bilim insanları elektrotları ve yapay zekayı kullanarak beyin sinyallerini konuşmaya çevirebilecek bir cihaz üretti. Dr. Edward Chang’in laboratuvarında geliştirilen yeni sistem, kişinin beynindeki konuşma merkezleri tarafından kontrol edilebilen sentetik bir ses üretilebileceğini gösteriyor. Bilim insanlarına göre söz konusu sistem, sadece konuşma bozukluğu olan bireylerin akıcı bir iletişim kurmasını sağlamayacak, aynı zamanda konuşan kişinin duyguları ve kişiliğini yansıtacak şekilde de ayarlanabilecek. Öte yandan felçli bazı hastalar bu sistemden yararlanamayacak çünkü teknoloji beynin dudakları, dili, gırtlağı ve çenenin doğru biçimde hareket etme ilkesi kapsamında çalışacak.

Çalışma kapsamında beyin implantı tedavisi almış beş epilepsi hastasının beyin aktivitesi kaydedildi. Beyinde bulunan elektrotlar, beyin dalgalarını bilgisayar tarafından söylenen kelimelere çevirmek için kullanıldı. Çalışmada epilepsi hastalarından yapay zeka algoritmasının, beyin sinyallerinin konuşma olarak gönderdiği kodları çözebilmesi adına birkaç cümle okuması istendi. Nörolojik cerrahi profesörü ve UCSF Weill Neuroscience Enstitüsü üyesi olan Dr. Chang’e göre bu çalışma ilk kez bireyin beyin aktivitesine dayalı tüm sözlü cümlelerin üretebileceğini gösteriyor. Aynı zamanda halihazırda ulaşılan bu teknolojiyle, konuşma kaybı olan hastalarda klinik olarak uygun bir cihaz üretebileceğinin de heyecan verici bir delili.

Yüzde 70’i anlaşılabiliyor

Ağzın şekline ve seslerine odaklanarak bir ilke imza atılan sistemde çalışma prensibi ise şöyle; ilk olarak beynin dili, dudakları, çeneyi ve gırtlağı hareket ettiren kısmına elektrotlar yerleştiriliyor ve beynin bu bölgesindeki elektrik sinyalleri algılanıyor. Ardından bilgisayarda farklı sesler için ağzın ve gırtlağın hareketleri kopyalanıyor ve sonunda da ses aygıtından “sentetik bir konuşma” duyuluyor. Şu an için konuşmalar çok net duyulamadığı için sistem mükemmel çalışmıyor. Nitekim beş kişinin katıldığı deneylerde yüzlerce cümle arasından dinleyiciler konuşulanların yüzde 70’ini anlayabildi. Öte yandan elde edilen sentezlenmiş konuşmada, dakikada 150 kelime türetildi ki daha önceki benzer sistemlerde bu sayı dakikada sadece 8’di.

 

Zihinlerimiz okunabilir mi?

Bu teknoloji farklı hastalıklardan iletişim becerilerini kaybedenlere, başkalarıyla konuşabilmek için gerçekten yardımcı olabilir. Öte yandan kimileri bu teknolojinin bir “zihin okuma aracı” olarak çalışabileceği ve insanların özel düşüncelerini tehlikeye atabileceğinden endişe duyuyor. Öte yandan bilim insanları konuşmanın doğru bir şekilde taklit edilebilmesi için hâlâ çok mesafe kat edilmesi gerektiğini düşünüyor. Nitekim Dr. Chang da “Biz ve diğer araştırmacılar sadece düşünceleri deşifre etmeyi denedik. Ancak bu çok zor bir problem” diyerek bu yüzden insanların ne demeye çalıştığına odaklandıklarını belirtiyor.

Mona Lisa Canlandırıldı!

Hayatta olmayan veya gerçek olmayan bir insanın gülümseyerek sizinle konuştuğunu hayal edin veya etmeyin… Zira bu kurgu şimdilerde gerçek oldu. Dünyanın en ünlü kadınlarından Mona Lisa, yapay zeka araştırmacıları tarafından canlandırıldı. Tek bir fotoğraftan elde edilen videoda, portredeki modelin başını, gözlerini ve ağzını hareket ettirdiği görülüyor.

Seyredenler bilir… Harry Potter, Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’na ilk ayak bastığında okulun taş duvarlarının hareket ettiğini ve duvarda asılı portrelerin konuşmaya başladığını görünce çok şaşırır. Makine öğrenimi sayesinde bunun gerçeğe dönüşmesine bir adım daha yaklaşıldı. Makine öğrenimi araştırmacıları, bir insanın yüzünün tek bir karesinden gerçekçi hareketleri yeniden oluşturabilen, sadece fotoğrafları değil tabloları da canlandıracak bir sistem geliştirdi.  Şöyle ki Mona Lisa, Marilyn Monroe ve Albert Einstein gibi dünyaca ünlü isimlerin portreleri Samsung’un Moskova’daki yapay zeka merkezi araştırmacıları tarafından canlandırıldı. Yüz hareketlerini tanımlama ile gerçekleşen yöntem, önceden yüklenen büyük miktarda veri ile gerçekleştiriliyor. Ne kadar çok veriye sahip olunursa o kadar iyi sonuçlar ortaya çıkıyor.

Tek fotoğraf yeterli

Bir videodaki yüzün hareketleri taklit edildiği gibi tek bir fotoğraftan da video elde edilebiliyor. Videoda, portredeki modelin başını, gözlerini ve ağzını hareket ettirdiği görülüyor. Yöntem, kaynak yüzdeki hareketleri hedef yüze uyguluyor. Böylece hedeflenen yüz, kaynak yüzün hareketlerini taklit ediyor. Kullanılan bu yöntem tamamen yeni bir yöntem değil. Herhangi bir videodaki yüzün diğer bir yüze taklit edilmesi gibi örnekler de bulunuyor fakat bunların çoğu, analiz için bir veya iki video gibi önemli miktarda veri gerektiriyor.

Daha önce de “Deepfake AI” adı verilen bu teknoloji sayesinde sahte videolar üretilebiliyordu. Fakat bunu gerçekleştirebilmek için yüzün farklı açılarının bulunduğu birçok fotoğraf verisine ihtiyaç duyuluyordu. Şimdi ise bu yeni sistemle tek bir fotoğraf yeterli… Herhangi bir görüntüdeki yüzü kaynak olarak kullanan sistem, fotoğrafı alarak öncelikle yüzün ana hatlarını belirliyor. Fotoğrafı çözümleyen yapay zeka ardından onu anlık veri girişi ya da video desteği ile konuşturabiliyor.

Bu yöntem, sadece yüz ve üst gövde üzerinde çalışıyor. Yani bu yöntem ile Mona Lisa’nın dans etmesini sağlamak mümkün değil.

 

İnsan Beynine Yeni Bir Rakip Doğdu

Çağlar boyunca bilimin en önemli gündemi beyin ve onun nasıl çalıştığını keşfetmek oldu. Şimdilerde ise bilim, beyinden öğrenilenlerle ona benzeyen bir sistem geliştirmenin peşinde… Geçtiğimiz günlerde bu yolda somut bir adım atıldı ve bilim insanları öğrenebilen hatta gelişebilen beyin benzeri bir organik transistör oluşturduklarını açıkladı. Şimdi en çok merak edilen ise bu organik transistörün yapay zekanın evrimini nasıl etkileyeceği yönünde…

İnsan beyni oldukça karmaşık bununla birlikte bilişsel bir sistem olmasıyla dikkat çekiyor. Bilim insanları ve araştırmacılar bu nedenledir ki beynin mimarisine yapay zeka (AI), makine öğrenmesi ve derin öğrenme için ilham kaynağı olarak bakıyor. İsveç’teki Linköping Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı ise yakın zamanda yeni bir öğrenme transistörü tasarlayarak nöromorfik hesaplamada bir atılım gerçekleştirdi.

Günümüzdeki makine öğrenimi prefabrik devrelerde gerçekleştirilirken; beyin ise bunun aksine daha önce bağlantıların olmadığı yerlerde yeni bağlantılar oluşturabilme yeteneğine sahip. İşte Simone Fabiano, Jennifer Y. Gerasimov, Roger Gabrielsson, Robert Forchheimer, Eleni Stavrinidou, Daniel T. Simon ve Magnus Berggren’in oluşturduğu araştırma ekibinin çalışması bu noktada bir fark yaratacak cinsten. Şöyle ki ekip, girdi ve çıktı arasında yeni bağlantılar oluşturabilecek, öğrenebilecek, organik bir elektrokimyasal transistör yaratarak söz konusu transistörlerin hem kısa hem de uzun süreli hafızaya sahip olmasına olanak sağladı.

Yapay zekanın geleceğini nasıl etkileyecek?

Bir organik elektrokimyasal transistör, elektron sinyallerini ve elektriği ileten bir solüsyondan (elektrolit) yarı iletken bir kanala güç iletebiliyor. Mevcut organik elektrokimyasal transistörler tipik olarak PEDOT adı verilen iletken bir polimer kullanıyor. Linköping Üniversitesi’ndeki Organik Elektronik Laboratuarı araştırma ekibinin bir üyesi olan Roger Gabrielsson, bunun yerine ETE-S adlı bir monomer geliştirdi. Araştırmacı ekibin aktardığına göre; girdi sinyalleri manipüle edildiğinde belirli bir uyarıcıya transistör tepkisinin gücü, birkaç büyüklük derecesini kapsayan bir aralıkta modüle edilebiliyor.  Böylece, organik elektrokimyasal transistörün beynin kısa ve uzun vadeli nöroplastisitesine benzer bir şekilde davranması sağlanıyor. Araştırma ekibinden Fabiano’ya göre araştırma ekibinin yeni organik elektrokimyasal transistörünün bir insan beyni iki hücre arasında sinyal iletirken tüketilen enerjiye yaklaşan enerji tüketimiyle birlikte binlerce normal transistörün işini yapabilecek.

Grand View Research’ün Nisan 2018 tarihli raporuna göre, dünya çapındaki nöromorfik bilgi işlem piyasasının 2024 itibariyle 6.48 milyar ABD dolarına ulaşacağı tahmin ediliyor. Bakalım bu yeni transistör, yapay zeka makinesi öğrenmesinin evrimleşebilir organik elektroniklere dayandığı bir geleceği müjdeleyecek mi?

 

Güçlü Bir Yapay Zeka Projesi Nasıl Oluşur?

Yapay zeka (AI), tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, her endüstriyi dönüştürmeye hazır bir durumda. 2030’a kadar imalat, tarım, enerji, lojistik ve eğitim de dahil olmak üzere internet dışı sektörlerde de etkin olacak. AI’nın yükselişi, her sektördeki yöneticilere işlerini ayırt etme ve savunma konusunda fırsatlar sunuyor. Ancak, şirket genelinde bir AI stratejisinin uygulanması özellikle eski işletmeler için zorlu bir yol olabilir.

Landing AI’nin Kurucusu ve CEO’su Andrew Ng’ye göre; bir AI stratejisi oluşturmanın ilk adımı, bir veya iki şirket düzeyinde pilot AI projesi seçmekten geçiyor. Bu projeler, şirketlere bir ivme kazanmaları ve bir AI ürünü oluşturmak için gerekenler hakkında ilk elden bilgi sahibi olmalarına yardımcı oluyor.

Andrew Ng güçlü bir AI pilot projesinin 5 özelliğini şöyle sıralıyor;

AI teknolojilerinin gücüne dokunmak, onları iş bağlamınıza göre özelleştirmenizi gerektirir. Bir veya iki pilot projenizin amacı sadece kısmen değer yaratmaktır. Daha da önemlisi ise bu ilk projelerin başarısı, paydaşları şirketinizin AI yeteneklerini geliştirmek için yatırım yapmaya ikna etmenize yardımcı olacaktır.
Pilot bir AI projesi düşünüyorsanız, kendinize aşağıdaki soruları sorun:

Proje size hızlı bir kazanç sağlıyor mu?

Volanın mümkün olan en kısa sürede dönmesini sağlamak için ilk AI pilot projenizi kullanın. Hızlıca yapılabilecek ilk projeleri seçin (ideal olarak 6-12 ay içinde) ve başarı şansınızı yükseltin. Sadece bir pilot proje yapmak yerine, en az bir önemli başarı yaratma olasılığını artırmak için 2-3 tane seçin.

Proje çok önemsiz mi yoksa boyutsuz mu?

Pilot projeniz hızlı bir kazanç sağladığı sürece en değerli AI uygulaması olmak zorunda değildir. Ancak bu başarı, diğer şirket liderlerini diğer AI projelerine yatırım yapmaya ikna etmek için yeterince anlamlı olmalıdır.

Projeniz sektörünüze özgü mü?

Şirkete özel bir proje seçerek, iç paydaşlarınız değeri doğrudan anlayabilir. Örneğin, bir tıbbi cihaz şirketini yönetiyorsanız, özgeçmişleri otomatik olarak ekrana almak için bir AI + İşe Alma projesi oluşturmak iki nedenden dolayı kötü bir fikirdir: (1) Başka birinin çok daha büyük hizmet veren bir AI + İşe Alma platformu oluşturma olasılığı çok yüksektir. (2) Bu projenin, şirketinizin geri kalanını, yatırım projenizin AI’yi tıbbi cihazlara uygulamasından ziyade, yatırım yapmaya değer olduğuna ikna etme olasılığı daha düşüktür. Sağlık hizmetlerine özgü bir AI sistemi kurmak, doktorlara tedavi planlarını hazırlamada doktorlara yardımcı olmak, hastane giriş sürecini otomasyon yoluyla kolaylaştırmak, kişiselleştirilmiş sağlık önerileri sunmaya kadar değişen bir şeydir.

Pilot projenizi güvenilir ortaklarla hızlandırıyor musunuz?

Halen AI ekibinizi kuruyorsanız, AI uzmanlığını hızlı bir şekilde getirmek için dış ortaklarla çalışmayı düşünün. Sonunda, kendi şirket içi AI ekibinize sahip olmak isteyeceksiniz; ancak bir ekip kurma süreci AI’nın yükseliş hızına göre çok yavaş olabilir.

Projeniz değer yaratıyor mu?

AI projelerinin çoğu AI değerini üç yoldan biriyle oluşturur; maliyetleri azaltmak (otomasyon hemen hemen her sektörde maliyet azaltma fırsatları yaratır), geliri artırma (öneri ve tahmin sistemleri satışları ve verimliliği artırır) veya yeni iş alanları başlatmak (AI yeni daha önce mümkün olmayan projeler).

Genellikle fazla kullanılan “büyük veri” olmadan bile değer oluşturabilirsiniz. Web araması gibi bazı işletmeler uzun bir sorgu kuyruğuna sahiptir ve bu nedenle daha fazla veriye sahip arama motorları daha iyi performans gösterir. Bununla birlikte, tüm işletmeler bu miktarda veriye sahip değildir ve belki de 100-1000 kadar az veri kaydıyla değerli bir AI sistemi oluşturmak mümkün olabilir. Endüstride çok fazla veriye sahip olduğunuz ve AI ekibinin bu verileri nasıl değere dönüştüreceğine karar vereceğine inandığı için projeleri seçmeyin. Bunun gibi projeler başarısız olma eğilimindedir. Bir AI sisteminin ne kadar özel olarak değer yaratacağına dair bir tez geliştirmek önemlidir.

Peki bu özellikler pratikte neye benziyor?

AI projeleri için zengin bir fikir kaynağı, denetlenen öğrenme olarak adlandırılan bir teknolojiyi kullanarak, insanların bugün yaptıkları işleri otomatikleştirmede yatar. AI’nın işleri değil, işleri otomatikleştirmede iyi olduğu görülebilir. Bu anlamda insanların yaptığı belirli görevleri belirlemeye çalışın ve otomatik hale getirilip getirilmediğini inceleyin. Örneğin, bir radyoloğun işinde yer alan görevler arasında röntgen okuma, görüntüleme makinelerini çalıştırma, meslektaşlarla danışma ve cerrahi planlama yer alabilir. Tüm işlerini otomatikleştirmeyi denemek yerine, görevlerden yalnızca birinin otomatik veya kısmi otomasyonla daha hızlı hale getirilebileceğini düşünün.

Bir AI pilotuna başlamadan önce, istenen zaman çizelgesini ve sonucunu açıkça belirtmeniz ve takıma makul bir bütçe ayırmanız tavsiye edilmektedir.

2019’un Teknoloji Trendleri

2019 yılında trend olması beklenen veya halihazırda trend olan bazı teknolojilerin gelişim süreçlerini ve bizlere neler vaat ettiklerini sizler için derledik.

Artırılmış Otomasyon: Önümüzdeki dönemde tüketiciler ve iş sahipleri için işi yapan, hayatları farklı alanlarda otomatikleştiren, zaman alan görevlerin ortadan kaldırılabileceği daha çok araç ve uygulama göreceğiz. Bu yıl yapay zekanın en basit halinin artık iş dünyasında kendini hissettirerek zaman ve iş gücü kaybını önleyeceği bir sürece tanık olacağız.

Blockchain’in Geri Dönüşü: 2018 blockchain için kötü bir yıl oldu.  Blockchain teknolojisinin kullanıcı gözünde güven duygusunu yeniden kazanmasıyla 2018’de güven kaybeden blockchain’in 2019’da yükselişe geçişine kesin gözüyle bakılabilir. Bu şekilde blockchain teknolojisi bireyler arası alışverişlerde güvenliği sağlayarak güven sorununa çözüm bulabilecek gibi duruyor.

Artırılmış Gerçeklik: Artırılmış gerçeklik şimdiden pazara girdi ve mobil cihazlarda kullanılabiliyor. Başlangıçta mobil cihazlara oyun ya da eğlence aktiviteleri olarak katılsa da, 2019’da büyümenin devam edeceğini ve pratik kullanım için gündeme geleceğini söyleyebiliriz. Geliştiriciler teknik işlevlere daha fazla alıştıkları ve yaratıcılığın ortaya çıkmasına daha fazla izin verdikçe, pazardaki çoğu uygulamaya entegre edilebilecek.

Katlanabilir Telefonlar: 2019’da cep telefonlarına gelmesi beklenen en önemli trend ‘katlanabilir ekranlar’ olacak. Geçtiğimiz ay Samsung geliştirdiği bir prototipi ucundan göstermişti. Kapandığında telefon, açıldığında bir tablete dönüşen bu cihazın 2019’da piyasaya sürülmesi bekleniyor. Note serisi daha önce de giderek küçülme trendini tersine çeviren yeni bir trend başlatmıştı. Şimdi katlanabilir ekranlarla 2019’da yeni bir trend daha başlatabilir. Bu inovatif mobil cihazlara herkesin hemen sahip olabilmesi ve yaygınlaşabilmesi kolay değil. Örneğin; 2018’de dünyanın ilk 4 kameralı telefonu piyasaya çıktı. Dolayısıyla 2019’un mobil trendlerinden ikincisi de bu olacak. Mobil cihaz üreticileri bu ürünlerin daha iyi fotoğraf ve video çekebilmesi için yeni fikirler denemeye devam edecek gibi duruyor.

5G İnternet Hızı: İspanya’nın 2018-2020 Ulusal 5G Planı, 2019’da 5G’ye dayanan pilot projelerin geliştirilmesini öngörerek ikinci dijital pay dağıtımının serbest bırakılmasına işaret ediyor. 5G teknolojisinin temel çalışmaları yapılıyor, 2020’de saniyede 10 gigabayta ulaşacak bir hızda akıllı telefonlardan internette gezinilmesi planlanıyor. Pazar ve tüketici verisi sağlayıcısı olan Statista’dan gelen veriler; 2024 yılına kadar, 5G mobil ağ teknolojisinin, küresel nüfusun yüzde 40’ından fazlasına ve 1,5 milyardan fazla kullanıcıya ulaşacağını gösteriyor.

Yapay Zeka Her Yerde: Yapay Zeka, son yıllarda adını sıkça duyurdu. Ancak yaşam, çalışma ve oyun üzerindeki etkileri yalnızca ilk aşamalarda olduğu için gelişmeye devam ediyor. Yapay zeka insan zekasını taklit etmek ve görüntülerin tanınması, konuşma veya kalıpların tanınması, karar alma gibi görevleri yerine getiren bilgisayar sistemlerini ifade ediyor. Yapay zeka bu görevleri insanlardan daha hızlı ve daha doğru bir şekilde yapabiliyor.

Günümüzde 6 Amerikalı’dan 5’i navigasyon uygulamaları, yayın hizmetleri, akıllı telefon kişisel asistanları, araba paylaşımı uygulamaları, ev kişisel asistanları ve akıllı ev cihazları da dahil olmak üzere her gün yapay zeka hizmetlerini bir biçimde kullanıyor. Tüketici kullanımına ek olarak, yapay zeka birçok para tasarrufu görevinin yanı sıra trenleri programlamak, iş riskini değerlendirmek, bakımı tahmin etmek ve enerji verimliliğini artırmak için de kullanılıyor. 2019’da zaten devam etmekte olan bu trendin daha da artacağına kesin gözüyle bakabiliriz.

Hawking’in Ardından Modern Zamanların Dâhisinin Hayatımıza Kattıkları

Zamanımızın en büyük dâhileri arasında yer alan Stephen Hawking’i kaybetmemizin ardından kısa bir süre geçti. Pek çok bilim insanının ilham kaynağı olan Hawking’in hayatımıza kattıklarını sizler için toparlamaya çalıştık. İşte Hawking’in bilim dünyasına kattıklarından öne çıkanları…

Fizik bilimi dendiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan ve 76 yaşında aramızdan ayrılan dünyaca ünlü fizik profesörü Stephen Hawking’in hayatı çoğu insana ilham oldu. Hawking bilim toplumuna çok az insanın başarabildiği büyük bir katkı sunarak, kuantum fiziği ve uzay bilimi hakkında çığır açan birçok çalışmaya imza attı. Einstein’dan bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen Hawking, ortalama bir insanın çok daha rahat ulaşabileceği hale getirdi.

Yirminci yüzyılın en büyük buluşlarından biri oldu!

Evrenin temel prensipleri üzerine çalışan Hawking, Roger Penrose ile birlikte Einstein’ın uzay ve zamanı kapsayan Genel Görelilik Kuramı’nın, Big Bang’le başlayıp karadeliklerle sonlandığını gösterdi. Bu sonuç kuantum mekaniği ile Genel Görelilik Kuramı’nın birleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu ve yirminci yüzyılın ikinci yarısının en büyük buluşlarından biriydi. Bu birleşmenin bir sonucu da karadeliklerin aslında tamamen kara olmadığını, fakat radyasyon yayıp buharlaştıklarını ve görünmez olduklarını ortaya koyuyordu. Diğer bir sonuç da evrenin bir sonu ve sınırı olduğuydu. Bu da evrenin başlangıcının tamamen bilimsel kurallar çerçevesinde meydana geldiği anlamına geliyordu.

Stephen Hawking 1960’ların başında 21 yaşındayken tedavisi olmayan ‘Amyotrofik lateral skleroz (ALS)’ hastalığına yakalandıktan sonra hayatının geri kalanını tekerlekli sandalyede geçirdi. Hastalık sürecinde sesini de kaybetmesine rağmen yazıları sese dönüştürebilen özel bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabildi.  Bedeni giderek gücünü kaybetse de Hawking’in keskin zekâsı; evrenin doğası, nasıl oluştuğu ve nasıl son bulacağıyla ilgili teoriler üretmeye devam etti. 1974’te, Hawking’in kara delikler üzerindeki araştırması, onu bilimsel dünyada bir üne kavuşturdu. Hawking, maddenin radyasyon şeklinde, çökmüş bir yıldızın çekim kuvvetinden kaçabileceğini gösterdi. Dünyanın kara delikler ve evren hakkında nasıl düşündüğünü yeniden şekillendirerek çalışmalarını geliştirmeye devam etti.

“İnsanlığın sonunu getirebilir”

Bilimsel araştırmaları 40’ın üzerinde dünya diline çevrilen Stephen Hawking yapay zekanın yarattığı fırsatların farkında olsa da tehditlerine karşı da uyarılarda bulunuyordu. Hawking 2014 yılında BBC’ye “Yapay zekanın tam olarak gelişmesi insanlığın sonunu getirebilir” demişti. Hawking’e göre bugüne kadar geliştirilen basit yapay zekalar çok kullanışlıydı. Kendisinin de insanlarla konuşmasını sağlayan bir yapay zeka uygulamasıydı. Fakat Hawking zeki robotların gelişmiş formlarının insanlardan üstün hale gelebileceğini düşünüyordu.

Hawking, insan ırkının yaşanabilir bir geleceğe sahip olması için Dünya’dan ayrılması gerektiğine inanıyordu. Kendisi, insan ırkının varlığını sürdürebilmesi için bir uzay kolonisi kurma fikrini tartışmaya açmıştı. Ünlü fizikçi, gazeteci Charlie Rose’a yaptığı açıklamada, insan ırkının uzun vadeli geleceğinin uzayda olması gerektiğine inandığını söyledi.

Stephen Hawking dünyadaki yaşama dair en büyük tehditlerden birinin iklim değişikliğinden geleceğini düşünüyordu. Hawking, bu yüzden ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesine dair endişelerini şöyle açıkladı: “Geri döndürülemez noktaya çok yakınız. ABD Başkanı Donald Trump’ın bu eylemi Dünya’nın 250 derece sıcaklıkta ve asit yağmurlarının olduğu Venüs’e benzemesine giden yolu açabilir.”

Kendi Radyasyon Teorisi’ni 32 yaşındayken ortaya atan ve prestijli Albert Einstein Ödülü dahil toplam 12 ödülü bulunan Hawking, 76 yıllık hayatına sığdırdığı eserlerle ve çığır açan araştırmalarıyla asla unutulmayacak bir bilim insanı oldu. Hawking sonsuza dek hatırlanacak.

2018 Yılında İnovasyon Dünyasını Neler Bekliyor?

Akıllı asistanlardan, görsel tanıma teknolojileri ve artırılmış gerçekliğe kadar insan merkezli tasarım ve iş modellerinin kendilerini ağırlıklı olarak hissettirdiği 2017 yılının ardından 2018’te bizleri inovasyon alanında nelerin beklediğine dair ipuçları ortaya çıkmaya başladı.

The Innovation Group’un yayınladığı “The Future 100: Trends and Change to Watch in 2018” raporu ve global tasarım ve inovasyon ajansı Fjord’un sektöre yön veren geleneksel raporu “Fjord Trends 2018” yayınlandı.
“The Future 100: Trends and Change to Watch in 2018” raporunda 2017 yılında etkilerini fazlasıyla hissettiğimiz ve bu yılda hissetmeye devam edeceğimiz değişim ve trendlere yer verildi.

İşte o değişim ve trendler:
5G
İlk olarak 2009 yılında hayatımıza giren 4G’nin devamı niteliğinde olan 5G için hazırlıklar tam gaz devam ediyor. 5G’nin teknik standartları henüz düzenlenmedi, ancak saniyede 10 gigabit veri aktarmayla 4G’den 100 kat daha hızlı olması bekleniyor. Apple, Nokia, Samsung, Verizon ve Ericsson gibi teknoloji devleri 5G araştırmalarını sürdürüyor. Türkiye’de ise 5G teknolojisinin 2020 yılında kullanılması bekleniyor.

Üretim 2.0
Üretimde otomatikleşmenin ilk adımları 2017 yılında Adidas ve Nike ile başlamıştı. Süper kişiselleştirilmiş üretimle alışveriş yapma biçimlerimiz de değişmeye başlayacak.

İnternet Erişimi Olan Yeni Milyarlarca İnsan
Akıllı telefon fiyatlarındaki düşüş daha fazla tüketicinin internet erişimine ulaşmasına yardımcı oluyor. Aynın zamanda teknoloji şirketleri de ücretsiz internet hizmeti sağlayabilmek için çeşitli çalışmalar yürütüyor.

Artırılmış Gerçeklik (AR) Teknolojisi
Raporda öncelikle Artırılmış Gerçeklik (AR) teknolojisine yer veriliyor. Küresel şirketlerin büyük bütçe harcamaları ile pazarlama kampanyalarına entegre ettiği Artırılmış Gerçeklik (AR)’ın günümüzde oyunun dışında gerçek tüketici avantajları sağlamak için hazırlanmış önemli bir özellik haline geldiğine dikkat çekiliyor. Bugün akıllı cep telefonu kullanıcılarının kolaylıkla ulaştığı AR, 2018 yılında da gündemde olmaya devam edecek.

Görsel Tanıma Teknolojileri
Görsel tanıma ve akıllı kameralara yönelik teknolojiler raporda ‘Gözlerin İnterneti’ olarak belirtiliyor. Görsel teknoloji girişim fonu LDV Capital’e göre önümüzdeki yıllarda pazar en az yüzde 220 büyümesi bekleniyor. 2017 yılında Apple Iphone X ile telefon kilidini açma özelliğini yüz tanıma sistemine entegre etti, Pinterest, yeni bir lens özelliği olan ‘Shazam for objects”i kullanıma açtı, Amazon dahili bir kameraya sahip ilk akıllı hoparlör olan Echo Look’u duyurdu. Öyle görünüyor ki perakende sektöründe dijital dönüşümü akıllı görüntü tanıma teknolojileri ile entegre etmek bu yıl da sürecek.

Teknolojide Kadın Devrimi
Raporda, büyük teknoloji şirketlerinin yıllar boyunca kadınları büyük bir tüketici teknolojisi pazarı olarak görmezden geldikleri bilgisine yer verilirken, artık durumun değiştiğine dikkat çekiliyor. Büyük bir pazar olan kadınların, tüketici harcamasında 20 trilyon doları kontrol eden bir fırsatı temsil ettiğine vurgu yapılıyor.

Akıllı Asistanlar
Raporda ‘Kulakların İnterneti’ olarak yer alan akıllı asistanlar, 2017 yılında oldukça gündemdeydi. 2018 yılında da akıllı asistanların hayatımızı kolaylaştırmaya devam edeceği öngörülüyor.

Destekleyici Teknolojiler
Teknoloji ile engellilerin dünyada bağımsız olarak dolaşmalarına yardımcı olmak için yaratıcı birçok yenilik hayata taşınıyor.

“Fjord Trends 2018” raporunda ise 2018’de hayatlarımızı ve iş dünyasını şekillendireceği düşünülen yedi trende dikkat çekiliyor.

Algoritma: Rapora göre ‘Benzer ürünler’, ‘senin gibiler’, ‘önerilen takipçi listeleri’ derken kullanıcılar bilinçli seçim yapma haklarını, hem de severek ve isteyerek, büyük veriyle beslenen algoritmalara devrediyor.

Gerginlik: Raporda ‘2018’de değişime seyirci kalmakla mı yetineceğiz, yoksa kolları sıvayıp yaşamak istediğimiz dünyayı tasarlamak için harekete mi geçeceğiz’ sorusuna yer verilerek cevaplanması gereken temel sorunun bu olacağına dikkat çekiliyor.

Fiziksel Deneyimler: Rapora göre; son yıllardaki dijital-fiziksel rekabeti yerini yeni bir ortaklığa bırakıyor. Bu değişimde dijitalin rolü ise yavaş yavaş sahne önünden sahne arkasına kayıyor. İşletmelere dijital ve fizikseli ayrı ayrı ele almak yerine, odaklarınızı dijitalin gücüyle harmanlanmış bütünsel deneyimler tasarlamaya yöneltin deniliyor.

Bilgisayarın Gözleri: Raporda şirketlere mevcut ürün ve hizmetlerini ‘bilgisayarlar tarafından anlamlandırabilen görsel veri’ çerçevesinde tekrardan ele almaları gerektiği belirtiliyor.

Yapay Zeka: Raporda Yapay Zeka iş modellerine ve günlük iş hayatına entegre edilirken, çalışanlar işletmenin sadece kültürel dönüşümünde değil, YZ’nin kurgulanması ve tasarımında da aktif katılımcı olarak yer almalı deniliyor.

Değerler Ekonomisi: Raporda şirketlere içe dönüp kendi kişiliklerini, değerlerini ve varoluş sebeplerini gözden geçirmeleri; müşterilerinin ve çalışanlarının beklenti ve ortak değerlerini anlamalı mesajı veriliyor.

Tasarım: Şirketler tasarımın üç temel taşıyıcı direğine yeniden odaklanmalı deniliyor. Tasarım odaklı düşüncenin tasarım disiplininin sadece bir parçası olduğu ve tasarımcılar arasında ‘düşünenler’ ve ‘uygulayanlar’ olduğu unutulmaması gerektiği vurgulanıyor.