Etiket - NASA

NASA ve ESA Güneş’in En Yakın Görüntülerini Paylaştı

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen canlı yayınla, NASA ve ESA Güneş’e Dünya’dan iki kat daha yakın Solar Orbiter’in kaydettiği görüntüleri paylaştı. Şu anda Venüs ile Merkür arasında bir yörüngede olan Solar Orbiter, planlanan yörüngesine ulaştığı zaman Güneş’e Merkür’den daha yakın bir konuma gelecek.

Solar Orbiter, Güneş’e en yakın insan yapımı cisim… Güneş’e 77 milyon kilometre uzaklıkta bulunan cisim, Şubat ayında Dünya’dan fırlatılmış ve Haziran ayında Güneş çevresinde yer alan yörüngesinde dönmeye başlamıştı. Geçtiğimiz günlerde de Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Solar Orbiter’den gelen ilk görüntüleri canlı yayında paylaştı. Üzerinde bulunan Aşırı Ultraviyole Görüntüleyici sayesinde Güneş’in şimdiye kadarki en yakından görüntülerini elde etmeyi başardı. Bilim insanlarını şaşırtan bu fotoğraflarda araştırmacılar küçük boyutlarda ateş püskürtüleri keşfetti. Proje üzerinde çalışan bilim insanlarından Daniel Muller, güneş püskürtülerinden milyonlarca kat küçük olan bu püskürtülere kamp ateşi adını verdiklerini söyleyerek, Güneş’in normal yüzey sıcaklığından daha sıcak olan bu püskürtüler hakkında çok az bilgiye sahip olduklarını belirtiyor.

 

Dünya’daki herhangi bir sensörden 13 kat fazla Güneş ışığına maruz kalan Solar Orbiter’in bu özelliği sayesinde Güneş ile ilgili aydınlatılmamış gizemleri çözmesine yardımcı olacağı düşünülüyor. Aynı zamanda Güneş patlamalarını takip ederek Dünya’ya bildiren Solar Orbiter’in üzerinde 10 farklı sensör bulunuyor. Bunların altısı, Güneş ve çevresini izlerken diğer dört sensör uzay aracının çevresindeki ortamı inceliyor. Şu anda Venüs ile Merkür arasında bir yörüngede olan Solar Orbiter’in Güneş çevresindeki yörüngesinin ilerleyen süreçte daha da daralması ve Kasım 2021’e kadar nihai yörüngesine oturarak Güneş’e Merkür’den daha yakın olması planlanıyor.

Kaynak: https://www.nasa.gov/press-release/nasa-esa-to-release-first-images-from-solar-orbiter-mission/

 

Yeni Bir Çağa Hazır mısınız? Uzay Yolculukları Geliyor

SpaceX’in iki NASA astronotunu uzaya götürme planı, hava şartları nedeniyle iptal edilse de yeni deneme Cumartesi günü gerçekleştirilecek. Söz konusu lansman uzay yolculukları için bir milat olabilir zira kapsülün yolculuğunu başarıyla tamamlaması demek bundan sonraki uzay yolculuklarının daha uygun fiyatlı olması anlamına geliyor.

1950’lerde başlayan ve o dönem uydu ve sonda yollamak, Ay’a insan indirmek gibi çabaları içeren uzayı keşfetme macerası, günümüzde bambaşka bir yola evrildi. Şimdilerde karadeliklerin fotoğrafları çekiliyor, derin uzay çalışmaları gerçekleştiriliyor hatta Mars’a insanlı yolculuğun planları yapılıyor. Bu baş döndürücü gelişmeler arasında şüphesiz ki Tesla’nın kurucusu Elon Musk ve 2002 yılında kurulan uzay taşımacılığı şirketi SpaceX’in çalışmalarını da ayrı bir yerde tutmak gerekiyor.

SpaceX, yıllar süren çalışmaların sonunda ilk kez önümüzdeki günlerde uzaya astronot gönderecek. Her ne kadar şirketin Douglas Hurley ve Robert Behnken adındaki iki NASA astronotunu uzaya gönderme planı, 27 Mayıs Çarşamba günkü, geri sayım devam ederken kalkıştan yaklaşık 20 dakika önce, kalkış bölgesi olan Florida’daki elektrik yüklü bulutların rokete zarar verme ihtimali nedeniyle iptal edildi. Yeni denemenin ise 30 Mayıs Cumartesi günü yeniden yapılması planlanıyor. Astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu’na götürecek olan Crew Dragon isimli kapsül, NASA’ya ait Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi’nden Musk’ın şirketi tarafından üretilen Falcon 9 roketiyle fırlatılacak. İki NASA astronotuna “taksi hizmeti” verecek Falcon 9 roketi aynı zamanda uzun yıllardır Amerika Birleşik Devletleri topraklarından uzaya gönderilen ilk astronotları taşıyor olacak.

 

NASA’dan şirketlere teşvik

Söz konusu kapsülün başarıyla yolculuğunu tamamlaması, uzay yolculuğunun daha uygun fiyatlı olması için yapılan çalışmalar açısından da dönüm noktası olacak. Zira testin başarılı olması durumunda yeni başlayan özel uzay uçuşu endüstrisini destekleyebileceği ve aya veya Mars’a yapılan görevler de dahil olmak üzere diğer ticari girişimlerin de yolunu açabileceği tahmin ediliyor. Bu arada SpaceX, Crew Dragon kapsülünü insansız olarak geçen yıl başarıyla uzay istasyonuna fırlatmıştı.

Elon Musk bir yandan en büyük hayalinin “insanoğlunun bir gün çok gezegenli bir canlı türü olması” olduğunu söylerken; NASA da uzay yolculuklarını ticarileştirmeyi teşvik ediyor. Bu bağlamda SpaceX’e 3,1 milyar dolar, Boeing’e 4,5 milyar dolar veren NASA, şimdiden 48 astronotu 12 fırlatmada uzaya götürmesi için SpaceX’ten 2,5 milyar dolarlık rezervasyon yaptırmış durumda. Boeing’in CST-100 Starliner kapsülünü ise 2021’e kadar fırlatması beklenmiyor.

Kaynak:

https://tr.euronews.com/2020/05/27/ilk-astronotlu-spacex-roketi-27-may-s-ta-f-rlat-lacak-yeni-bir-uzay-cag-icin-milat-olabili

 

https://www.nbcnews.com/science/space/spacex-launch-today-countdown-begins-stormy-weather-looms-n1215401?utm_source=aposto&utm_medium=email

 

Hubble’dan 30’uncu Yıla Özel Kozmik Kareler

NASA, Hubble Uzay Teleskobu’nun uzaya gönderilişinin 30’uncu yılını, kozmostan çok özel görüntüler paylaşarak kutladı. Komşu galaksideki yıldız oluşturan bir bölgenin nefes kesen göksel enstantanesini paylaşan Hubble, uzayın akıl almaz güzelliğini ve gizemini bir kez daha ortaya koydu.

24 Nisan 1990’da faaliyete giren ve kendi yörüngesinde Dünya’yı turlayan dev teleskop Hubble’ın 30’uncu kuruluşu dolayısıyla internet sitesinde, Dünya’dan yaklaşık 163 bin ışık yılı uzaklıktaki Samanyolu Gökadası’nın yakınında yıldız oluşturan bir bölgenin görüntüsü paylaşıldı. Paylaşılan görüntüde yer alan dev kırmızı bulutsu şekil “NGC 2014”, daha küçük mavi oluşum ise “NGC 2020” olarak adlandırılırken; bilim insanları görüntüyü deniz altı dünyasına benzediği gerekçesiyle “Kozmik Resif” olarak tanımladı. Aynı zamanda söz konusu görüntü Hubble’nin gözlemlediği “en net yıldız oluşum bölgesi” olarak değerlendiriliyor.

Uzayın derinliklerini gözlemliyor

ABD Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA), Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü (STScl) ile ortaklaşa geliştirdiği Hubble Uzay Teleskobu, dünya yörüngesinde uzay gözlemleri yapıyor. Yeryüzünden yaklaşık 600 kilometre uzakta olan ve bugüne değin Güneş Sistemi dışındaki yıldız, gezegen ve hâlâ gizemini koruyan kara delikler gözlemleyen Hubble sayesinde, uzayın bilinmeyen derinlikleri yüksek çözünürlüklü mercekler sayesinde fotoğraflandı. Hubble Uzay Teleskobu’nun yakaladığı görüntüler arasında bir zamanlar bilim insanlarının hayal bile edemeyeceği görüntüler de bulunuyor. Bunlar arasında özellikle kara deliğin ilk görüntüsü, kütle çekim dalgaları, Güneş Sistemi’nin ötesindeki bir gezegende bulunan su buharı gibi ilkleri saymak mümkün… Bu katkılar dışında 1,4 milyon gözlem yapan teleskop vasıtasıyla elde edilen veriler kullanılarak 17 binden fazla bilimsel makale yayımlandı.

İlham vermeye devam edecek

Washington’daki NASA Genel Müdürlüğü’nde Bilim Müdürü olarak görev yapan Thomas Zurbuchen, “Bize yakın gezegenlerden şimdiye kadar gördüğümüz en uzak gökadalara kadar evren hakkında çarpıcı bilgiler veren Hubble, bugün hâlâ devrimci bilim sunuyor. Hubble’ın sağladığı muhteşem görüntüler, 30 yıl boyunca hayal gücünü yakalamayı başardı ve daha uzun yıllar insanlığa ilham vermeye devam edecek” diyor.

NASA, aynı zamanda Hubble Uzay Teleskobu’nun 30’uncu yılına özel olarak bir video da hazırladı. Bugüne kadar çekilen 600 uzay fotoğrafının birleştirilerek hazırlanan videonun yanı sıra internet sitesinde hizmete soktuğu küçük bir arama motoruyla insanlar, doğum günlerinde Hubble’ın çektiği fotoğraflara da erişebiliyor.

 

Kaynak:

https://www.nasa.gov/feature/goddard/2020/hubble-marks-30-years-in-space-with-tapestry-of-blazing-starbirth/

 

Derin Uzay Artık Daha Yakın: Arrokoth’un Sırrı Çözülüyor

Kırmızı, soğuk, 4 milyar yaşında üstelik patates şeklinde… Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi, (NASA) Güneş Sistemi’nin dışında insanlık tarafından keşfedilen en uzak gök cismi olan Arrokoth’a dair detaylar paylaştı.

Güneş Sistemi’nin en uç gezegeni Pülton’dan 1,6 milyar kilometre uzaklıkta yer alan Arrokoth’dan ilk görüntü yıldız gözlemcileri tarafından yayınlandı. Amerikan yerlilerinden Powhatan halkının diline göre “gökyüzü” anlamına gelen Arrokoth; binlerce cüce gezegene ev sahipliği yapan geniş bir halka şeklindeki  bölge olan Kuiper kuşağında yer alıyor. Plüton’un ötesindeki evrenin sırlarını açığa çıkarmayı hedefleyen New Horizons’un Arrokoth ile ilgili dünyaya gönderdiği bilgiler 6 milyar kilometre uzaktan geliyor ve bu da iletişim sürecini “sancılı” hale getiriyor.

Sadece bir uzay patatesi değil

St Louis’deki Washington Üniversitesi’nden Profesör Bill McKinnon Arrokoth’dan şimdiye dek gök cismi hakkında öğrenilenlerin oldukça şaşırtıcı olduğunu söyleyerek “Bize güneş sistemimiz hakkında bazı derin gerçekleri anlatıyor. Bu sadece bir uzay patatesi değil. Bize olağanüstü bir hikaye anlatan olağanüstü bir dünya” diyor. New Horizons’un baş araştırmacısı Dr. Alan Stern ise buranın güneşten çok uzakta olduğunu hatta sıcaklığın tamamen sıfır olduğunu belirterek “Nesneleri bir çeşit durağanlık ya da zaman kapsülü içinde koruyor” diyor.

Teorileri tersine mi çevirdi?

Arrokoth’dan gelen verileri yorumlayan bilim insanları, gök cisminde çok az kratere rastlandığını, yüzeyinin de nispeten pürüzsüz olduğunu bildirirken; bir ucundan diğer ucuna 36 kilometre uzunluğunda olduğu öngörülen yüzeyinde suya rastlanmadığını söylüyor. Güneş Sistemi’nin 4,6 milyar yıl önce oluştuğu dönemden kalan ve gezegen oluşumu sürecini tamamlamamış olan birbirine yapışık iki yumru şeklinde olan bu gök cisminin nasıl oluştuğuna dair fikirler de oluşmaya başladı. Dr. Stern ve ekibine göre şiddetli çarpışmaya dair herhangi bir bulguya rastlamazken; iki yumrunun birleştiği kısımda çarpışma sonucu bir düzleşme veya çatlaklar olmaması, parçaların yavaşça birbirine tutunmuş olduğunu gösteriyor ki bu da gök cisminin parçacıkların yavaş bir şekilde bir araya gelmeleri sonucunu güçlendiriyor. Arrokoth’dan gelen bu bilgiler gezegenlerin oluşumuna ilişkin uzaydaki cisimlerin hızla birbirine çarparak daha büyük parçaları oluşturduğu ve sonrasında da gezegen halini aldığı yönünde olan yerleşik görüşü de çürütecek nitelikte…

https://www.theguardian.com/science/2020/feb/13/not-just-a-space-potato-nasa-unveils-astonishing-details-of-most-distant-object-ever-visited-arrokoth

https://listelist.com/arrokoth-gok-cismi/

Kara Deliklerin En Büyüğü Keşfedildi

Kara delikler evrenin en büyük gizemlerinden… Geçtiğimiz aylarda bilim insanlarından bir kara deliğin fotoğrafının çekilmesinin ardından bu esrarengiz nesnelere dair yeni bir haber daha geldi. Şimdiye kadar gözlemlenen en büyük kara delik, Dünya’dan yaklaşık 700 milyon ışık yılı uzaklıkta bulundu. Güneşin kütlesinden 310 milyon kat büyük olduğu belirlenen kara delik, güneş sistemindeki bütün uyduları yutabilecek nitelikte.

Şimdiye kadar gözlemlenen en büyük kara delik, Dünya’dan yaklaşık 700 milyon ışık yılı uzaklıkta bulundu. Holmberg 15A adındaki bir galaksi kümesinin ortasında keşfedilen kara deliğin, etrafından yıldızların dolandığı en büyük kara delik olduğu kaydedildi. Söz konusu kara delik o kadar büyük ki, gökbilimciler bu yılın başlarında çok daha küçük bir kara deliği görüntüleyen aynı radyo teleskop dizisi tarafından görüntülenebileceğini düşünüyor.

Galaksi dinamiğine dayanarak yapılan hesaplamada, Holm 15A kara deliğinin güneşin kütlesinden 310 milyon kat büyük olduğu ifade edildi. Bilim insanları bu hesaplamanın ilk defa dolaylı ölçüm metoduyla tespit edildiğini kaydediyor. Almanya’daki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü’ndeki Kianusch Mehrgan’a göre Holm 15A’nın süper kütleli kara deliği, bugüne kadar yalnızca en büyük olan değil, aynı zamanda beklenenden dört ila dokuz kat daha büyük. Üstelik Holm 15’in güneş sistemindeki bütün uyduları yutabilecek büyüklükte…

Merkezdeki solukluk sıra dışı

Holm 15A adı verilen söz konusu galaksi, Kuzey ve Güney Yarımküre’de görülebilen, Abell 85 adlı bir gökada kümesinin en parlak üyesi ve 1937’de İsveçli gökbilimci Erik Holmberg tarafından keşfedildi. Bu mesafedeki galaksiler, Hubble Uzay Teleskopu’nun 1990’da piyasaya sürülmesine ve yeni dev teleskopların inşasına kadar detaylı bir şekilde incelenemedi. Bu tarihten sonra yapılan incelemelerde ise astronomlar, Holm 15A’nın sıra dışı olduğunu hemen anladı.  Holm 15A’yı sıra dışı yapan ise galaksinin merkezinin soluk olmasıydı. Bilim insanları tarafından çalışmalar gösterdi ki çekirdeğin loş olmasının sebebi, etrafındaki yıldızları yiyen ya da galaksinin dış bölgelerine fırlatan süper kütleli bir kara delik tarafından domine edilmesiydi. Kara deliğin keşfi ise bu şekilde gerçekleştirilmiş oldu.

Yeni bir fotoğraf karesi mi gelecek?

Bu yılın başlarında, gökbilimciler sekiz radyo teleskopu (Event Horizon Teleskopu) dizisini kullanarak bir kara deliğin ilk defa fotoğrafını çekmeyi başarmışlardı. Yeni keşfedilen kara delik gökyüzünü 18 ± 3,7 mikrosaniyelik bir alanda dolduruyor, bu yüzden Event Horizon Teleskobu ile görüntülenebilmesi mümkün… Nitekim Mehrgan “Holm 15A’nın süper kütleli kara deliği doğrudan görüntüleme için aday bir sistem” diyor. Bilim insanları, kara deliğin tam olarak nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmak için daha karmaşık ve ayrıntılı modelleme yapmaya ve sonuçlarını gözlemleriyle karşılaştırmaya devam etmeyi planlıyor.

Uzay Turizmine Hazır Mısınız?

Yaz turizmi, kış turizmi, sağlık turizmi, kültür turizmi derken uzun zamandır konuşulan uzay turizmi de sonunda resmiyet kazanarak ilk müşterilerini beklemeye başladı. NASA, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak resmi UIuslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) vatandaşları kabul edebileceğini duyurdu. İnsanların uzaya olan merakı ve ilgisi göz önüne alındığında ISS artık turistlerin yeni uğrak yeri olabilir. İlk gelen bilgilere göre tabii söz konusu seyahat her keseye uygun olacağa benzemiyor.

 ABD Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) Uluslararası Uzay İstasyonu’nu (ISS) 2020’den itibaren turizme açacağını açıkladı. Ticari uzay araçlarıyla yörüngeye çıkarılacak uzay turistleri ISS’de 30 güne kadar kalabilecek ve ISS’e yılda en fazla iki özel seyahat gerçekleştirilebilecek. Tek seferde uzaya gönderilecek yolcu sayısı ise yalnızca 4 olacak. Uzay İstasyonu’na gitmeye hak kazanmak için turistlerin NASA’nın belirlediği tıbbi standartlara uygun olması ve özel eğitimleri geçmesi gerekiyor.

50 dolara internet

 ISS’ye biletler ise tahmin edildiği üzere pek de ucuz olmayacak. Gelen ilk bilgilere göre uzaya çıkmak isteyen turistler bunun için gecelik yaklaşık 35 bin dolar ödeyecek. Bu ücretin 11 bin 250 doları yaşamsal ihtiyaçlar ve tuvalet, 22 bin 500 doları yemek, tıbbi ihtiyaçlar ve egzersiz, 50 doları 1 GB’lık interneti içeriyor. Uzay araçlarıyla yörüngeye çıkarılacak turistler Uluslararası Uzay İstasyonu’nda 30 güne kadar kalabilecek. Yani, bir ayını uzay istasyonunda geçirmek isteyen turistler bunun için 1 milyon doları aşkın bir bedel ödemek zorunda kalacak.

Seyir zevki yüksek olacak

Yeryüzünden 350 kilometre yukarda, saatte 28 bin kilometreden daha yüksek bir hızda dünyanın etrafında dönen ISS’de 2011’den beri aralıksız olarak insanlar yaşıyor. Dünyanın etrafındaki dönüşünü 90 dakikada tamamlayan ISS’de günde 16’şar kere gündoğumu ve günbatımı izlemek mümkün. Bu da turistler için seyir zevki yüksek anılar anlamına geliyor.

 NASA uzun yıllar direndi

Bu arada NASA’nın uzun zamandan beri uzayla ilgili faaliyetlerini ticarete dökmekte gönülsüz olduğunu hatta bu fikre direndiğini söylemek mümkün. Bununla birlikte özel sektör şirketlerinin uzay teknolojileri konusunda ilerlemeye başlamaları NASA’nın bu katı tutumunu yumuşatmışa benziyor. Nitekim 2024 yılında Ay’a gitme planları yapan NASA, özel şirketlerin bu hedefleri için yardımcı olacaklarını umut ediyor.

 

 

 

Asteroite Yeryüzünden El Sallamaya Hazır Olun

Bilim kurgu filmlerinin en popüler konularındandır dünyaya çarpması olası asteroitler… Dünyaya yaklaşmakta olan büyük bir asteroit keşfedilir ve çarpışmaya dakikalar kala patlatılan bir bombayla tehlike bertaraf edilir. Ve mutlu son… NASA, bugünlerde benzer bir telaş içerisinde. Zira 10 yıl içinde “Kaos Tanrısı” adında kocaman bir asteroit Dünya’nın yakınından geçecek. Lakin şimdilik korkuya mahal yok… 

NASA, 10 yıl içinde Dünya’nın yakınından geçecek olan “Mısır’ın Kaos Tanrısı” olan “Apophis” adını taşıyan dev bir asteroit için teyakkuzda…13 Nisan 2029’da gökyüzüne bakan insanlar, neredeyse yıldızlar kadar parlak ve oldukça hızlı hareket edecek olan bir ışık lekesi görecekler. İşte bu ışık lekesi aslında 340 metreden büyük bir asteroit ve dünyanın sadece 19 bin mil uzağından geçecek. Uzay ajansı, bu mesafenin dünyaya zarar vermeyecek kadar uzak olduğunu belirtse de aslında bu mesafe Dünya’ya bazı uzay araçlarının geçiş mesafesi kadar yakın olacak.

Hem çok büyük hem de çok yakın

Araştırmacılara göre asteroitin Dünya’ya olan uzaklığı, kendilerine eşi görülmemiş bir bakış açısı kazandıracak. Zira bu mesafeden bilim insanları asteroiti net bir şekilde gözlemleyebilecek. Bu büyüklükteki asteroitlerin dünyaya çok yakın geçmeleri aslında çok nadir görülen olaylardan… NASA bilim insanları yakın mesafede daha küçük asteroitler gördüklerini ancak böyle büyük boyutta bir asteroite çok da sık rastlamadıklarını söylüyor.

Dünya’ya yakın nesnelerin radar gözlemleri üzerinde çalışan radar bilimci Marina Brozović, 2029’daki Apophis’in yaklaşmasının bilim için inanılmaz bir fırsat olacağını söyleyerek  “Asteroiti hem optik hem de radar teleskoplarıyla gözlemleyeceğiz. Radar gözlemleri sayesinde yüzey detaylarını da görebileceğiz” diye konuşuyor.

Çarpma riski yüzde 2,7!

Apophis, ilk olarak Haziran 2004’te Kitt Peak Ulusal Gözlemevi’ndeki astronomlar tarafından tespit edildi. Keşiften kısa bir süre sonra yaşanan teknik ve hava sorunları nedeniyle asteroitin üzerinde daha fazla çalışma yapılamadı. Bununla birlikte Avustralya’daki bilim adamları tarafından tekrar tespit edilen asteroitin 2029’daki geçişi esnasında Dünya’yı çarpma riskinin yüzde 2,7 olduğunu hesaplandı. Bilim insanlarının yaptıkları son çalışmalar ve hesaplamalara göre ise asteroitin Dünya’ya çarpma ihtimali sadece 100 binde 1… Öte yandan gelecekteki etkileri öğrenebilmek için daha fazla çalışma gerekecek. 2029 yılına gelindiğinde bu gözlem ve araştırmalar devam edecek. Bilim insanları böylece asteroitin büyüklüğü, şekli, kompozisyonu ve belki de içi hakkında daha fazla şey öğrenmeyi umut ediyor.

Geliyorlar ve gelmeye devam edecekler

Güneş etrafında dönen ve büyüklüğü kimi zaman bir elma kimi zaman da bir şehir büyüklüğünde olan milyonlarca asteroit bulunuyor. Her gün binlerce asteroit, Dünya atmosferine giriyor ve sürtünme nedeniyle yeryüzüne ulaşamadan yok oluyor. Daha büyüklerinin Dünya yörüngesine girmesi ise kitlesel bir felakete yol açabilecek potansiyeller taşıyor. ABD’de gökbilimcilerin kurduğu özel bir vakıf olan B612 Vakfı, sadece 2000-2014 yılları arasında Dünya’nın çeşitli bölgelerine 26 büyük asteroit düştüğünü açıkladı. Yayınlanan rapora göre, Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması Örgütü’nün (CTBTO)  Uluslararası İzleme Sistemi (IMS), 2000’den beri yeryüzünde asteroitlerin sebep olduğu 26 nükleer patlama tespit etti. Asteroitlerin güçlü bir şekilde patladığı bölgelerin, yerleşim birimlerinden uzakta ya da okyanuslarda olduğu belirtiliyor. Patlamaların gücü ise 1 ila 600 kiloton TNT kalıbının infilakı ile eş değer. Kayda geçen son patlamalardan biri Rusya’nın Chelyabinsk bölgesi semalarında 2013’de gerçekleşmişti. 600 kiloton gücünde olan asteroit Chelyabinsk’te binlerce binanın hasar almasına ve yaralanmalara neden olmuştu.

 

SpaceX Falcon 9 Roketini Fırlattı!

Elon Musk: ‘’Falcon’dan tek beklentim yerden iyice yükseldikten sonra patlaması. Bari fırlatma pistine ve kulesine zarar vermesin de NASA’ya tazminat ödemeyelim’’

2002 yılında Elon Musk tarafından kurulan SpaceX,  insanların farklı gezegenlerde yaşamalarını sağlamak amacıyla roketler, uzay gemileri tasarlıyor ve üretiyor.

SpaceX tarafından tasarlanan ve üretilen, uyduların ve Dragon uzay aracının yörüngeye güvenilir ve güvenli bir şekilde taşınması için tasarlanmış iki aşamalı bir roket olan Falcon 9, ağır yük fırlatma aracı olarak da tanımlanabilir.

Falcon 9, 2012’de Dragon’u Uluslararası Uzay İstasyonu ile buluşma için doğru yörüngeye getirdiğinden beri NASA’nın uzay istasyonundan kargo teslim etmek ve kargoları taşımak üzere uzaya çok sayıda gezi yaptı.

Space X’in en büyük roketi olan Falcon 9’un teknik özelliklerinden bahsedersek;  çapı 3.7 metre, kilogramı 549 bin 054, uzunluğu 70 metre. Falcon 9, maksimum güvenilirlik için yeniden tasarlandı ve iki aşamalı konfigürasyonu sayesinde motorun kapanması durumunda bile görevini güvenle tamamlıyor. Falcon 9, çok sayıda fırlatma aracında kullanılan piroteknik sistemlerin aksine, zeminde test edilebilecek düşük şoklu, son derece güvenilir bir ayırma sistemi kullanıyor.

Dünya’da bir ilk: 45 dakika arayla uzaya 2 roket gönderildi

Birisi kuzey yarım küreden diğeri de güney yarım küre Yeni Zelanda’dan özel bir şirket uyduyu yörüngeye yerleştirmek için bir roket gönderdi. ISS ve gönderilen roketin hızları saatte 25 bin km. Dolayısıyla dünyanın çevresini 90 dakikada dolanacak kadar çabuk ve dünyada atılacak bir mermiden 10 kat daha hızlı hareket ediyor.

SpaceX’in fırlatması ‘Of course I still love you’ gemisinde bir elektrik arızasının olması ve boosterda helyum gazı sızıntısı tespiti gibi nedenlerle yedi kez ertelenmişti. Hava şartlarının ve aksaklıklarında düzeltilmesiyle Falcon 9, Kennedy Uzay Merkezi’nden saat 02:48’te uzaya fırlatıldı. Bir yandan güvenlik anonsları yapılırken bir yandan da havada likit hidrojen ve oksijen kokusu oldukça hissedildi.

Üzerinde Dragon kapsülü taşıyan Falcon 9’un bu kapsülünün içerisinde eşyalar var. Kapsül daha önce 2 bin 482 kilogramlık malzemeyle CRS16 görevinde kullanıldı. Görevin amacı Falcon 9’un, Dragon kapsülünü uzaya fırlattıktan sonra 2 gün içinde Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlenmesini sağlamak, içinde taşıdığı tüm malzemeyi aktarmak, ISS’ten malzemeleri geri yüklemek ve başarıyla dünyaya geri dönüp, inmek. Bu şekilde misyon başarılı kabul edilecek. İkinci amaç ise fırlatmadan sonra ateşleyici boosterın ilk aşamadan ayrılarak tekrar yakınlara gelmesini sağlamak. Falcon 9 fırlatıldıktan sonra üzerindeki booster başarıyla ‘Of course I still love you’ gemisine geçiş yaptı.  Falcon 9’un yükselmesi başarılı olurken inişi başarılı olmadı. Elon Musk yaptığı açıklamada Falcon 9’un tek parça olduğunu ancak düştüğü yerden alınması gerektiğini söyledi.

SpaceX, Falcon 9 roketi bilim ve insanlık adına önemli bir olay olarak tarihe geçecek.

Roketin fırlatılmasıyla, uzaydaki astronotlar oksijen soluyup, karbondioksit veriyorlar. Onlara mikroalgler yani minik yosunlar gönderilerek bu karbondioksitle beslenmeleri ve üretecekleri oksijenin de istasyonda kullanılabilmesi hedefleniyor. Bununla birlikte ileride uzayda insanların daha uzun süre yaşayabilmesi için organik hibrid sistemlerle ve kredi kartı boyutunda içinde insan hücreleri olan doku çipleri ile mikro yerçekimi ortamının insan sağlığına olan etkileri araştırılacak.

Fırlatılan Falcon 9 ile ileride uzay araçlarının asteroidlere inişi için uygun tasarımlar yapılması hedeflenirken bu proje ile uzaydaki insan DNA’sını nasıl etkilediği araştırılacak.

Kepler Teleskobu Görevini Başarıyla Tamamladı

Dünyada olduğu gibi uzayda da tüm iyi şeylerin süresi zamanı geldiğinde biter… Dokuz buçuk yıldır görevini başarıyla sürdüren Kepler teleskobu görevine veda etti. NASA’dan yapılan açıklamada güneş sistemimiz dışındaki gezegenleri gözlemlememizi sağlayan Kepler’in görevinin resmen sona erdiği belirtildi.

NASA’nın açıklamasında Kepler’in yakıtının tükendiği ve 9,5 yıllık gezegen avcılığı görevinin tamamlandığı belirtildi.

NASA’nın Astrofizik Bölümü Direktörü Paul Hertz açıklamasında, “Kepler’i uzaya göndermeden önce, galaksimizde ne kadar gezegen olduğunu bilmiyorduk. Kepler, galaksinin uzak kısımlarında yer alan 2 bin 600’den fazla gezegen ile tanışmamızı sağladı” dedi.

Deniz seviyesinden yaklaşık 150 kilometre yükseklikte bir yörüngede 2009 yılından bu yana görev yapan Kepler Uzay Teleskobu, Güneş Sistemi’nin dışındaki binlerce gezegenin keşfedilmesini sağlamıştı.

NASA’nın Ames Araştırma Merkezi’ndeki Kepler’in proje bilimcisi Jessie Dotson’a göre, “Uzay aracı Kepler’in emekliliği, keşiflerinin sonu anlamına gelmiyor. Yeni keşifler ve Kepler’den aldığımız verilerimizle nasıl sonuçlara ulaşacağımızı merak ediyoruz” şeklinde konuştu.

Ufukta çok sayıda yeni keşif olacak

Öte yandan NASA’nın Transit Ötesi Gezegen Araştırması Uydusu (TESS) hali hazırda uzayda ve Kepler’e benzer bir yöntem kullanarak kendi gezegen avına başlıyor.

Kepler güneş gibi yıldızlar etrafında gezegenler aramaya odaklanmıştı, TESS ise evrende yeryüzündeki dünyaları bulmak için daha küçük yıldızlara bakarak mirasını ilerletecek.

Kepler’in görevi sona erdi ancak mirası sonsuza kadar sürecek…

Mars’a Yolculuk İçin Uzun Bir Uykuya Hazırlanın

Bilim kurgu filmlerinin gerçek olmasına hiç bu kadar yaklaşmamıştık…NASA’dan aldığı destekle gezegenler arası seyahatin nasıl yapılacağını araştıran Atlanta merkezli SpaceWorks şirketi son araştırmasında  hibernasyon yöntemiyle önümüzdeki yıllarda Mars’a seyahatin başlamasını öngördüğünü açıkladı.

SpaceWorks şirketi, hibernasyon yöntemiyle insanları kış uykusuna yatırarak kızıl gezegen Mars’a yolculuk yapılabileceğini açıkladı. SpaceWorks Başkanı ve NASA eski mühendisi John Bradford, kış uykusu modülünün nasıl çalışacağını ve araştırma sonuçlarını anlattı.

14 gün süren hibernasyon teknolojisi sayesinde uyuyarak uzaya seyahat etmenin mümkün olduğunu ifade eden Bradford, aslında benzer bir sistemin şu an halihazırda sağlık sektöründe kullanıldığı da söyledi.

Vücut ısısı 32 dereceye düşürülüyor ve metabolizma yavaşlatılıyor

Kişinin vücut sıcaklığını kontrol eden bu sistem, 32 dereceye düşen vücut ısısında metabolizmayı olabildiğince yavaşlatıyor. Bu durum vücudun metabolik hızını yüzde 50 ile 70 arasında azaltan, daha az oksijen ve diğer kaynak tüketimi anlamına gelen torpor adı verilen bir uyku durumuna neden oluyor. Böylelikle kişi komadaymış hissi uyandırılıyor. Yani bilinç kayboluyor. Bu yöntemle 14 günlük yolculuğun yapılabileceği belirtiliyor.

14 günlük döngülerle gerçekleştirilen hibernasyon sonunda uyandırılan mürettebat ve yolcular birkaç gün uyanık kaldıktan ve vücut fonksiyonları eskiye döndükten sonra tekrardan 14 gün sürecek hibernasyona tabi tutularak gidilecek yere daha güvenli ve daha verimli yolculuk sağlanmış olacak.

Bradford, Elon Musk gibi Mars yerleşim meraklıları ile aynı fikirde olduğunu ve bunun sürdürülebilir bir Mars’ın güçlü şekilde inşa edilmesinin anahtarı olacağını da ifade ediyor. Bradford, “Her seferinde yüzlerce insan gönderebilecek gemilere ihtiyacımız olacak ve şu anda bunu destekleyen teknolojilerden hiçbir şeye veya teknolojiye sahip değiliz” diyor ve “Ama bu teknoloji bence bunu sağlıyor” diyerek sözlerine ekliyor.