Etiket - Güneş

Uzaydaki Yaşam, Venüs’ün Üzerindeki Bulutlarda Yaşıyor Olabilir mi?

Bilim insanları, geçtiğimiz günlerde Güneş sistemindeki en yakın ikinci komşumuz Venüs’ün atmosferinde bakteriler tarafından üretilen fosfin gazı bulunduğunu açıkladı. Bunun açıklaması ise insanlık tarihini baştan başa değiştirecek cinsten: Venüs’ün üzerindeki bulutlarda yaşam ihtimali olabilir.  

Bilim insanları, dünyanın en yakın komşusu Venüs’ün atmosferinde bakteriler tarafından üretilen fosfin gazı bulduklarını ve bunun dünya dışı yaşamın göstergesi olabileceğini açıkladı. Araştırmacılar söz konusu keşif karşısında oldukça şaşkın çünkü konu, farklı gezegenlerde yaşam bulmaya geldiğinde, Venüs gezegeni, yaşamın pek de mümkün olmayan noktalarından biri… Zira Venüs, insanlar ve hayvanlar için oldukça zehirli bir gaz olan karbondioksitten (CO2) oluşan bir atmosfere sahip ve Güneş’e en yakın ikinci gezegen olması nedeniyle yüzeyi çok sıcak (yaklaşık 465 santigrat derece). Yani, basit bir ifadeyle bir pizza fırınının sıcaklığına eşit… Tüm bu zorlu şartlara rağmen bilim insanları şimdi gezegenin yüzeyinden 50 km yukarıda başka bir gaz keşfettiklerini açıkladı. Cardiff Üniversitesi’nden Profesör Jane Greaves ve ekibinin Hawaii’de büyük bir teleskop kullanarak keşfettikleri bu gazın adı ise dünyada yaşam için oldukça önemli olan fosfin… Bataklıklar gibi fazla oksijen olmayan yerlerde veya penguenler gibi hayvanların karınlarında bulunan bu gaz, oksijensiz ortamlarda gelişen bakteriler tarafından üretiliyor.

Bulutların üstünde soğuk bir ortam var

Venüs’te kesinlikle penguen yok, peki orada fosfinin bulunmasına ne sebep oldu? İşte bilim insanlarının kafasını da bu karıştırıyor. “Tüm kariyerim boyunca evrenin başka yerlerinde yaşam arayışıyla ilgilendim” diyen Greaves, Venüs’ün yörüngesinde fosfin olduğuna dair ilk ipuçlarını aldıklarında yaşadığı şaşkınlıktan dolayı ağzının açık kaldığını söylüyor. Peki söz konusu keşifler ışığında Venüs’te yaşam var mı? Ne yazık ki bu sorunun kesin bir cevabı yok öte yandan herhangi bir yaşam olsa bile ancak mikroskobik yani çok küçük olacaktır. Venüs’ün yüzeyi oldukça acımasız olduğuna ve gezegene inen uzay sondalarının bozulmadan sadece birkaç dakika sağlam kalabildiğine dikkat çeken bilim insanları, bununla birlikte, bulutların üstünde çok daha soğuk bir ortam bulunduğunu belirtiyor. Bu yüzden Venüs’te gerçekten bir yaşam varsa, bilim insanlarının tam olarak onu bulmayı umdukları yer de burası… Öte yandan bahsedilen yer Venüs ve bu gezegenin bulutları kalın ve sülfürik asit içeriyor, bu da Dünya’daki herhangi bir canlı organizma için burasının ölümcül olması anlamına geliyor.

ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden biyokimyacı Dr. William Bains, Venüs’teki yanardağların, şimşeklerin ve hatta göktaşlarının fosfine neden olup olamayacağını inceledi ve araştırdığı tüm kimyasal reaksiyonların keşfedilen fosfin miktarını üretemeyecek kadar zayıf olduklarını söylüyor. Dr. Bains, sülfürik asitte hayatta kalmak için Venüs’teki yaşamın, tamamen farklı biyokimya kullanan veya bir tür zırh geliştiren havadaki mikroplar olduğuna inanıyor.

Galakside yaşam daha yaygın olabilir mi?

Dünya’nın ötesindeki yaşam olanaklarını inceleyen bir astrobiyolog olan Westminster Üniversitesi’nden Dr. Lewis Dartnell ise Mars’ın, Jüpiter ve Satürn’ün uydularının yaşam bulmak için daha muhtemel yerler olduğunu düşünüyor. “Eğer yaşam Venüs’ün bulutlarının üstünde varsa belki de bu galaksimizde yaşamın çok daha yaygın olduğu anlamına geliyordur” diyen Dartnell, belki de yaşam için hayatın Dünya benzeri gezegenlere ihtiyaç duymadığını belirtiyor.

Peki, Venüs’te bir yaşam olup olmadığını ne zaman öğreneceğiz? NASA, 2030’larda, Venüs’ün veri toplama bulutları arasında seyahat etmek için bir uzay aracından “aerobot” adı verilen bir balonun fırlatılacağı bir görev planlıyor.

Kaynak:  https://www.bbc.co.uk/newsround/54147936

NASA ve ESA Güneş’in En Yakın Görüntülerini Paylaştı

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen canlı yayınla, NASA ve ESA Güneş’e Dünya’dan iki kat daha yakın Solar Orbiter’in kaydettiği görüntüleri paylaştı. Şu anda Venüs ile Merkür arasında bir yörüngede olan Solar Orbiter, planlanan yörüngesine ulaştığı zaman Güneş’e Merkür’den daha yakın bir konuma gelecek.

Solar Orbiter, Güneş’e en yakın insan yapımı cisim… Güneş’e 77 milyon kilometre uzaklıkta bulunan cisim, Şubat ayında Dünya’dan fırlatılmış ve Haziran ayında Güneş çevresinde yer alan yörüngesinde dönmeye başlamıştı. Geçtiğimiz günlerde de Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Solar Orbiter’den gelen ilk görüntüleri canlı yayında paylaştı. Üzerinde bulunan Aşırı Ultraviyole Görüntüleyici sayesinde Güneş’in şimdiye kadarki en yakından görüntülerini elde etmeyi başardı. Bilim insanlarını şaşırtan bu fotoğraflarda araştırmacılar küçük boyutlarda ateş püskürtüleri keşfetti. Proje üzerinde çalışan bilim insanlarından Daniel Muller, güneş püskürtülerinden milyonlarca kat küçük olan bu püskürtülere kamp ateşi adını verdiklerini söyleyerek, Güneş’in normal yüzey sıcaklığından daha sıcak olan bu püskürtüler hakkında çok az bilgiye sahip olduklarını belirtiyor.

 

Dünya’daki herhangi bir sensörden 13 kat fazla Güneş ışığına maruz kalan Solar Orbiter’in bu özelliği sayesinde Güneş ile ilgili aydınlatılmamış gizemleri çözmesine yardımcı olacağı düşünülüyor. Aynı zamanda Güneş patlamalarını takip ederek Dünya’ya bildiren Solar Orbiter’in üzerinde 10 farklı sensör bulunuyor. Bunların altısı, Güneş ve çevresini izlerken diğer dört sensör uzay aracının çevresindeki ortamı inceliyor. Şu anda Venüs ile Merkür arasında bir yörüngede olan Solar Orbiter’in Güneş çevresindeki yörüngesinin ilerleyen süreçte daha da daralması ve Kasım 2021’e kadar nihai yörüngesine oturarak Güneş’e Merkür’den daha yakın olması planlanıyor.

Kaynak: https://www.nasa.gov/press-release/nasa-esa-to-release-first-images-from-solar-orbiter-mission/

 

Kara Deliklerin En Büyüğü Keşfedildi

Kara delikler evrenin en büyük gizemlerinden… Geçtiğimiz aylarda bilim insanlarından bir kara deliğin fotoğrafının çekilmesinin ardından bu esrarengiz nesnelere dair yeni bir haber daha geldi. Şimdiye kadar gözlemlenen en büyük kara delik, Dünya’dan yaklaşık 700 milyon ışık yılı uzaklıkta bulundu. Güneşin kütlesinden 310 milyon kat büyük olduğu belirlenen kara delik, güneş sistemindeki bütün uyduları yutabilecek nitelikte.

Şimdiye kadar gözlemlenen en büyük kara delik, Dünya’dan yaklaşık 700 milyon ışık yılı uzaklıkta bulundu. Holmberg 15A adındaki bir galaksi kümesinin ortasında keşfedilen kara deliğin, etrafından yıldızların dolandığı en büyük kara delik olduğu kaydedildi. Söz konusu kara delik o kadar büyük ki, gökbilimciler bu yılın başlarında çok daha küçük bir kara deliği görüntüleyen aynı radyo teleskop dizisi tarafından görüntülenebileceğini düşünüyor.

Galaksi dinamiğine dayanarak yapılan hesaplamada, Holm 15A kara deliğinin güneşin kütlesinden 310 milyon kat büyük olduğu ifade edildi. Bilim insanları bu hesaplamanın ilk defa dolaylı ölçüm metoduyla tespit edildiğini kaydediyor. Almanya’daki Max Planck Dünya Dışı Fizik Enstitüsü’ndeki Kianusch Mehrgan’a göre Holm 15A’nın süper kütleli kara deliği, bugüne kadar yalnızca en büyük olan değil, aynı zamanda beklenenden dört ila dokuz kat daha büyük. Üstelik Holm 15’in güneş sistemindeki bütün uyduları yutabilecek büyüklükte…

Merkezdeki solukluk sıra dışı

Holm 15A adı verilen söz konusu galaksi, Kuzey ve Güney Yarımküre’de görülebilen, Abell 85 adlı bir gökada kümesinin en parlak üyesi ve 1937’de İsveçli gökbilimci Erik Holmberg tarafından keşfedildi. Bu mesafedeki galaksiler, Hubble Uzay Teleskopu’nun 1990’da piyasaya sürülmesine ve yeni dev teleskopların inşasına kadar detaylı bir şekilde incelenemedi. Bu tarihten sonra yapılan incelemelerde ise astronomlar, Holm 15A’nın sıra dışı olduğunu hemen anladı.  Holm 15A’yı sıra dışı yapan ise galaksinin merkezinin soluk olmasıydı. Bilim insanları tarafından çalışmalar gösterdi ki çekirdeğin loş olmasının sebebi, etrafındaki yıldızları yiyen ya da galaksinin dış bölgelerine fırlatan süper kütleli bir kara delik tarafından domine edilmesiydi. Kara deliğin keşfi ise bu şekilde gerçekleştirilmiş oldu.

Yeni bir fotoğraf karesi mi gelecek?

Bu yılın başlarında, gökbilimciler sekiz radyo teleskopu (Event Horizon Teleskopu) dizisini kullanarak bir kara deliğin ilk defa fotoğrafını çekmeyi başarmışlardı. Yeni keşfedilen kara delik gökyüzünü 18 ± 3,7 mikrosaniyelik bir alanda dolduruyor, bu yüzden Event Horizon Teleskobu ile görüntülenebilmesi mümkün… Nitekim Mehrgan “Holm 15A’nın süper kütleli kara deliği doğrudan görüntüleme için aday bir sistem” diyor. Bilim insanları, kara deliğin tam olarak nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmak için daha karmaşık ve ayrıntılı modelleme yapmaya ve sonuçlarını gözlemleriyle karşılaştırmaya devam etmeyi planlıyor.

Asteroite Yeryüzünden El Sallamaya Hazır Olun

Bilim kurgu filmlerinin en popüler konularındandır dünyaya çarpması olası asteroitler… Dünyaya yaklaşmakta olan büyük bir asteroit keşfedilir ve çarpışmaya dakikalar kala patlatılan bir bombayla tehlike bertaraf edilir. Ve mutlu son… NASA, bugünlerde benzer bir telaş içerisinde. Zira 10 yıl içinde “Kaos Tanrısı” adında kocaman bir asteroit Dünya’nın yakınından geçecek. Lakin şimdilik korkuya mahal yok… 

NASA, 10 yıl içinde Dünya’nın yakınından geçecek olan “Mısır’ın Kaos Tanrısı” olan “Apophis” adını taşıyan dev bir asteroit için teyakkuzda…13 Nisan 2029’da gökyüzüne bakan insanlar, neredeyse yıldızlar kadar parlak ve oldukça hızlı hareket edecek olan bir ışık lekesi görecekler. İşte bu ışık lekesi aslında 340 metreden büyük bir asteroit ve dünyanın sadece 19 bin mil uzağından geçecek. Uzay ajansı, bu mesafenin dünyaya zarar vermeyecek kadar uzak olduğunu belirtse de aslında bu mesafe Dünya’ya bazı uzay araçlarının geçiş mesafesi kadar yakın olacak.

Hem çok büyük hem de çok yakın

Araştırmacılara göre asteroitin Dünya’ya olan uzaklığı, kendilerine eşi görülmemiş bir bakış açısı kazandıracak. Zira bu mesafeden bilim insanları asteroiti net bir şekilde gözlemleyebilecek. Bu büyüklükteki asteroitlerin dünyaya çok yakın geçmeleri aslında çok nadir görülen olaylardan… NASA bilim insanları yakın mesafede daha küçük asteroitler gördüklerini ancak böyle büyük boyutta bir asteroite çok da sık rastlamadıklarını söylüyor.

Dünya’ya yakın nesnelerin radar gözlemleri üzerinde çalışan radar bilimci Marina Brozović, 2029’daki Apophis’in yaklaşmasının bilim için inanılmaz bir fırsat olacağını söyleyerek  “Asteroiti hem optik hem de radar teleskoplarıyla gözlemleyeceğiz. Radar gözlemleri sayesinde yüzey detaylarını da görebileceğiz” diye konuşuyor.

Çarpma riski yüzde 2,7!

Apophis, ilk olarak Haziran 2004’te Kitt Peak Ulusal Gözlemevi’ndeki astronomlar tarafından tespit edildi. Keşiften kısa bir süre sonra yaşanan teknik ve hava sorunları nedeniyle asteroitin üzerinde daha fazla çalışma yapılamadı. Bununla birlikte Avustralya’daki bilim adamları tarafından tekrar tespit edilen asteroitin 2029’daki geçişi esnasında Dünya’yı çarpma riskinin yüzde 2,7 olduğunu hesaplandı. Bilim insanlarının yaptıkları son çalışmalar ve hesaplamalara göre ise asteroitin Dünya’ya çarpma ihtimali sadece 100 binde 1… Öte yandan gelecekteki etkileri öğrenebilmek için daha fazla çalışma gerekecek. 2029 yılına gelindiğinde bu gözlem ve araştırmalar devam edecek. Bilim insanları böylece asteroitin büyüklüğü, şekli, kompozisyonu ve belki de içi hakkında daha fazla şey öğrenmeyi umut ediyor.

Geliyorlar ve gelmeye devam edecekler

Güneş etrafında dönen ve büyüklüğü kimi zaman bir elma kimi zaman da bir şehir büyüklüğünde olan milyonlarca asteroit bulunuyor. Her gün binlerce asteroit, Dünya atmosferine giriyor ve sürtünme nedeniyle yeryüzüne ulaşamadan yok oluyor. Daha büyüklerinin Dünya yörüngesine girmesi ise kitlesel bir felakete yol açabilecek potansiyeller taşıyor. ABD’de gökbilimcilerin kurduğu özel bir vakıf olan B612 Vakfı, sadece 2000-2014 yılları arasında Dünya’nın çeşitli bölgelerine 26 büyük asteroit düştüğünü açıkladı. Yayınlanan rapora göre, Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması Örgütü’nün (CTBTO)  Uluslararası İzleme Sistemi (IMS), 2000’den beri yeryüzünde asteroitlerin sebep olduğu 26 nükleer patlama tespit etti. Asteroitlerin güçlü bir şekilde patladığı bölgelerin, yerleşim birimlerinden uzakta ya da okyanuslarda olduğu belirtiliyor. Patlamaların gücü ise 1 ila 600 kiloton TNT kalıbının infilakı ile eş değer. Kayda geçen son patlamalardan biri Rusya’nın Chelyabinsk bölgesi semalarında 2013’de gerçekleşmişti. 600 kiloton gücünde olan asteroit Chelyabinsk’te binlerce binanın hasar almasına ve yaralanmalara neden olmuştu.