Yüz tanıma sistemlerini bir adım ileriye taşıyan ve insan duygularını analiz eden programlar kısa sürede dünya çapında büyük bir pazar haline geldi. Peki, özellikle “eğitim” alanında kullanılan bu yeni teknoloji, ne kadar işe yarıyor ve toplumları nasıl etkiliyor?
Yapay zeka sistemleri geliştikçe buna paralel olarak derin öğrenme, sürücüsüz araçlar, sinir ağları, otonom robotlar ve yüz tanıma sistemleri de değişiyor ve kendini geliştiriyor. Özellikle yüz tanıma sistemleri, artık kamusal alanın her yerinde ve sokakta yürürken bu teknolojiyle karşılaşmamak neredeyse imkansız… Öyle ki ortalama bir Amerikalı günde 40’a yakın kameranın görüş alanına girerken bu sayı kimilerinde haftada 1000’e kadar çıkabiliyor. Üstelik söz konusu yüz tanıma sistemleri günümüzde sadece insanların görüntülerini almakla kalmıyor ve insanların duygularını da analiz edebiliyor.
Kameralar öğrencileri izliyor
Buna yönelik en dikkat çekici çalışma Pekin’de bir ortaokulda gerçekleştirildi. Buna göre her sınıfa yerleştirilen güvenlik kameraları, öğrencilerin yüz ifadelerini görüntüledi ve bu görüntüler Hanwang Technology tarafından geliştirilen bir “duygu tanıma” programına aktarıldı. Yazılım her öğrencinin yüzünü tanımladıktan sonra davranışlarını analiz etmeye başladı ve ortaya çarpıcı sonuçlar çıktı. Gözleri masasında dolaşan bir öğrencinin “dikkatinin dağılmış” olduğu varsayılırken; gözlerini tahtaya dikmiş bir öğrenci de “odaklanmış” olarak nitelendirildi. Üstelik analiz edilen davranışlar bununla da kalmadı ve öğrencilerin, sorulan soruları cevaplama, sınıftaki diğer öğrencilerle kurdukları etkileşim, not alma veya uyumak gibi davranışları da mercek altına alındı.
Her duygusal tepki evrensel olmayabilir
Öte yandan duygu tanıma ile ilgili 1000’den fazla araştırmayı inceleyen bir 2019 meta-analizi, ortaya çıkan sonuçlara şüphe ile yaklaşıyor. Zira duygu tanıma teknolojisi, temelde kusurlu bir fikre dayanıyor. Bir algoritma, bir kişinin yüz ifadelerini analiz ederek o kişinin içsel durumunu veya ruh halini tanımlayabiliyor. Oysaki gerçekte araştırmalar bir kişinin neşe, endişe veya tiksinti gibi duygular yaşadığında tutarlı ve evrensel şekillerde tepki vermediğini ortaya koyuyor. Yani pek çok insan üzülürse kaşlarını çatabilirken, bu tepki kültür, durum ve an gibi faktörlere de bağlı olarak değişebiliyor.
Her şeye rağmen pazar büyüyor
Yine de bu araştırmalardaki bu bulgulara rağmen Amazon, Microsoft ve Google gibi büyük teknoloji şirketleri, müşterilerine duygu tanımlama teknolojisini sunmaktan vazgeçmiyor. Öyle ki küresel duygu tanıma pazarının bir tahmine göre 2023 yılına kadar 33 milyar doların üzerinde olması bekleniyor. Araştırma analisti Vidushi Marda, buna yönelik olarak yeni teknolojilerin toplumlarda illaki çalıştıkları veya etki gösterdikleri için çoğalmadığına dikkat çekerek “Bu teknolojiler bunları inşa eden, satan-kullanan aktörler ve kurumlar nedeniyle işe yaradığını iddia ediyor” diyor.
https://restofworld.org/2021/chinas-emotion-recognition-tech/